28 Mayıs 2013 Salı

Nurdan Gürbilek - Ev Ödevi

Nurdan Gürbilek, Boğaziçi Üniversitesi, İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi ve aynı bölümde yüksek lisans yaptı.
Akıntıya Karşı, Zemin, Defter ve Virgül dergilerinde yazdı. İlk kitabı Vitrinde Yaşamak'ta (Metis, 1992) 80'li yılların Türkiyesindeki kültürel değişimi konu aldı.
Yer Değiştiren Gölge (Metis, 1995) ve Ev Ödevi (Metis, 1999) adlı kitaplarında edebiyatla ilgili denemelerini topladı. Kötü Çocuk Türk (2001) Türkiye'nin yakın tarihinde öne çıkmış kültürel imgeler üzerine denemelerden oluşur. Kör Ayna Kayıp Şark ise (Metis, 2004) Türk edebiyatında "Batılılaşma", "ulusal kültür" gibi kavramlar etrafında tartışılagelen sorunların yazarlar için nasıl olup da bir içsel endişeye dönüştüğünü tartışır.
Son kitabı Mağdurun Dili ise 2008'de yayımlandı. Gürbilek'in Walter Benjamin'in yazılarından derleyip sunduğu Son Bakışta Aşk Metis Seçkileri'nde yayımlandı. Ayrıntılı bilgi ve kitaplarını incelemek için; Metis Kitap


"Her çocuk er geç aynı şeyi yaşar: Bir zaman gelir, onun için ev olmaktan çıkar ev. Ne erken çocuklukta olduğu gibi keşfedilecek bir dıştır artık, ne de dış dünyaya karşı sığınılacak bir iç. Tam olarak ne zaman yaşarız bunu: Evin dışarıya karşı bir sığınak olduğu kadar bir engel de olduğunu fark ettiğimiz an mı? Evin geçici, ana babamızın güçsüz, ölümlü olduğunu sezdiğimiz an mı? Yoksa evin bize bir iç dünya bağışlarken aynı zamanda büyük bir iç sıkıntısı da verdiğini, bir iç dünyası olmanın bedelinin bu iç sıkıntısı olduğunu fark ettiğimiz an mı?"
Hani okumaya başlayınca elden bırakılamayan kitaplar vardır, çalışılması gereken dersler, gidilmesi gereken yerler, halledilecek bir sürü iş varken kapağını kapatıp bir türlü bırakıp gidemezsiniz. Her satırının altını çizer, büyülenirsiniz ve bitse de kafanızda bitiremezsiniz o kitabı; hep düşünür durursunuz. Ev Ödevi benim için o kitaplardan biri oldu. İlk Nurdan Gürbilek okuyuşum, hangi kitabından başlanırsa başlansın bu etkiyi her kitabında verdiğinden eminim.
Nurdan Gürbilek kitabın önsözünde şunları söylüyor; Ev Ödevi, beş denemeden oluşuyor. İlk dört denemenin her birinde bir yazar, o yazarın kitapları ele alınıyor. Ama bu yazıları birbirine bağlayan ortak bir tema da var. Hepsi bir biçimde çocuklukla, daha doğrusu çocukluğa geri dönerek anlamlandırabileceğimiz deneyimlerle, çocukluğun ilk sahnesi olan evle, içinde büyünen evlerle ilgili yazılar. 
Tezer Özlü'nün Çocukluğun Soğuk Geceleri kitabının incelemesinin bulunduğu "Memur Çocukları, Ev Ödevleri, Pazar Öğledensonraları" bölümünü özellikle çok beğendim. Latife Tekin, Bilge Karasu, Oğuz Atay, Tezer Özlü okumadıysanız bile Ev Ödevi'ni hiç zorlanmadan okuyabilirsiniz.

27 Mayıs 2013 Pazartesi

Wilhelm Reich "Dinle Küçük Adam"


Hayat Değiştiriciler'i açmaya karar verdiğimde; Orhan Pamuk'un "Bir kitap okudum hayatım değişti" cümlesinden esinlenmiştim ve -sadece- okuduğumda bana yeni ufuklar açan, farklı bakış açıları sunan kitapları yazacağıma dair bir karar almıştım. Gerçekten de beğenmediğim veya bana bir şey katmamış hiçbir kitabı burada tanıtmadım. Ama Dinle Küçük Adam'la tanışınca anladım ki bugüne kadar burada bahsettiğim kitapların bir tık üstü etkileyicilikte tam bir "hayat değiştiren kitap".

Tokat gibi bir anlatım, tokat gibi cümleler. Kitap okumaya başlamak isteyen ama nereden başlayacağını bilmeyen birine tavsiye edeceğim ilk kitap budur artık. Sigmund Freud'un yardımcısı olan Wilhelm Reich, sert bir dille seslenmiş toplumdaki küçük adamlara, her birimize. Okuduktan sonra hayattaki küçük adamları daha iyi tahlil etmeye yardımcı olup ciddi bir biçimde "farkındalık" yaratıyor. Bu kitapla ilgili çok bir şey yazmak istemiyorum beni epey sarstı. Ve utandırdı. Çünkü okudukça insan aslında kendisinin de bir "küçük adam" olduğunu anlıyor. Kitabın farklı  yayınevlerinden bir çok baskısı mevcut, ama en güzeli Kavis'in basımı bence. Çevirisini Şemsa Yeğin yapmış. Çok yalın ve okunaklıydı. 


Kitaptan Alıntılar
"Sevgi, çalışma ve bilgi yaşamımızın tükenmez kaynaklarıdır. Öyleyse, yaşamı onların yönetmesi gerekir." 

"Gerçekten canlı ya da gerçekten yaşayan insanlar, insansal ilişkilerinde sevecen ve saftır, kuşku duygusundan uzaktır."

"Yönetimi elinde tutan kişilerin, küçük adam için yetke istemesine, güç, iktidar istemesine izin veriyorsun. Ama sen, hiç sesini çıkarmıyorsun. Yönetimi elinde tutan güçlülere, ya da kötüniyetli güçsüz adamlara seni temsil etme yetkisini veriyorsun, onları seçiyorsun. Her seferinde aldatıldığını anlıyorsun, ancak bunu anladığında, iş işten geçmiş oluyor."

"Demek ki büyük adam, ne zaman ve hangi alanda küçük adam olduğunu bilir. Küçük adam, küçük olduğunu bilmez ve bunu bilmekten korkar."

"Senden başka hiç kimse senin kurtarıcın olamaz!"

"Bir şeyi ne denli az anlarsan, o denli çok saygı gösteriyor, onun karşısında boyun eğiyorsun."

"Onlar seni sevmiyor, sen kendini hor gördüğün için, hor görüyorlar seni, küçük adam."

"Zavallı küçük kadın, kafanda böyle kötü tasarımlara yer vereceğine kendini mesleğinde geliştirmenin yollarını arasan, bu konuda kafa yorsan olmaz mı?"

"Küçük adam, taktikler insanı ancak ve ancak vakitsiz kazılmış bir mezara götürür."

"Bilginin umuta yol açtığını anlamıyorsun!"

"Eleştirmeye her an hazırsın, ama eleştirilmek istemiyorsun ve bu nedenle de başkalarından kopuyorsun."

26 Mayıs 2013 Pazar

George Orwell "Bin Dokuz Yüz Seksen Dört" (Nineteen Eighty-Four)


Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, totaliter bir devletin hayal edildiği bir distopyadır.
"Çıkardığınız her sesin duyulduğunu, karanlıkta olmadığınız sürece her hareketinizin gözetlendiğini varsayarak yaşamak zorundaydınız; zorunda olmak ne söz, artık içgüdüye dönüşmüş bir alışkanlıkla öyle yaşıyordunuz." 
"Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, bir ruh halinin dile getirilmesi ve bir uyarıdır. Dile getirilen ruh hali, insanoğlunun geleceğine ilişkin handiyse bir umarsızlık, uyarı ise tarihin akışı değişmediği sürece dünyanın dört bir yanındaki insanların en insani niteliklerini yitirecekleri, ruhsuz otomatlara dönüşecekleri, üstelik bunun farkına bile varmayacaklarıdır"

"Orwell kitabına; "Avrupa'daki Son Adam" ismini vermek istiyordu. Daha sonra bir yıl ismini, 1980 veya 1982'yi düşündü. En nihayet 1984'de karar kıldı. Eseri bitirdiği 1948'in son rakamlarının yerini değiştirerek bunu buldu." *

Sloganı "Savaş barıştır, özgürlük köleliktir, cahillik güçtür." olan bir iktidar düşünün. Evinizde bulunan bir "tele-ekran" aracılığıyla "Big Brother" tarafından her an gözetim altında olduğunuzu, düşünceleri denetim altında tutabilmek için "Düşünce Polisi"nin her an ensenizde bitebildiğnii, düşünmenin suç olduğunu, "Yenisöylem" adında yeni bir dil oluşturulduğunu, yanlış olduğunu bildiğiniz şeyleri bile doğru olarak kabul edip yaşamak zorunda olduğunuz bir düzen düşünün. Aksi durumda da hiç yaşamamışsınız gibi tarihten, kayıtlardan silinip yok olduğunuzu "buharlaştırıldığınızı" düşünün. 
"Örneğin, Times gazetesinin belirli bir sayısının yerini düzeltilmiş sayılar alır. Üstelik bu değişitirme işlemi yalnızca gazeteler için değil, kitaplar, süreli yayınlar, broşürler, posterler, filmler, ses bantları, karikatürler, fotoğraflar, siyasal ya da ideolojik bakımdan önem taşıyabilecek her türlü kitap ve belge için de geçerlidir. Giderek geçmiş, günü gününe, dakikası dakikasına güncellenir. Böylece hem Parti'nin tüm öngörülerinin ne kadar doğru olduğu belgeleriyle kanıtlanmış olur hem de günün gereksinimleriyle çelişen tüm haber ve görüşler kayıtlardan silinir. Artık tüm tarih, "gerektikçe sık sık kazınan ve yeniden yazılan bir "palimpest"e dönüşmüştür. Yok edilmesi gereken belgeler ise, bellek deliği denen bir yarıktan içeri atılır ve binanın gizli bir köşesindeki dev fırınları boylar." (Celal Üster, Önsöz)

Kitaptan Alıntılar

"Kafalarını çalıştırmaya fırsat bulamıyorlardı. Onları denetim altında tutmak hiç de zor değildi."

"Bilinçleninceye kadar asla başkaldıramayacaklar, ama başkaldırmadıkça da bilinçlenemezler."

"Bağnazlık bilinçsizlikti."

"En iyi kitaplar insana zaten bildiklerini söyleyen kitaplardır."

"Özgürlük, iki kere iki dört eder diyebilmektir.Buna izin verilirse, arkası gelir."

"Savaş her egemen kesim tarafından kendi uyruklarına karşı verilmektedir ve savaşın amacı toprak ele geçirmek ya da toprak yitirmeyi önlemek değil, toplum yapısının hiç değişmeden sürmesini sağlamaktır."

"Savaşın asıl yaptığı, yok etmektir;ama ille de insanları yok etmesi gerekmez, insan emeğinin ürünlerini de yok eder."

"Yalnızlıktan keyif aldığını gösteren herhangi bir şey yapması, dahası kendi başına yürüyüşe çıkması bile her zaman biraz tehlikeli olabilirdi."
"Siyasal ve düşünsel özgürlük artık birer kavram olarak bile kayıplara karışmış dolayısıyla da adlandırılmasına gerek kalmamıştı."

"İnsan sevilmekten çok anlaşılmayı istiyordu belki de."

"Akıllılık, çoğunluğa bakılarak ölçülmez."

"Parti üyesi ömrü boyunca Düşünce Polisi'nin denetimi altında yaşar. Yalnızken bile yalnız olduğundan bir türlü emin olamaz. Uykuda ya da uyanık, çalışıyor ya da dinleniyor, banyoda ya da yatağında, nerede ne yapıyor olursa olsun, hiçbir uyarıda bulunulmadan ve denetlendiğini bilmeden denetlenir."

24 Mayıs 2013 Cuma

Paul Lafargue "Tembellik Hakkı"


Paul Lafargue Kimdir?
"Paul Lafargue (1842 - 1911); Fransız uyruklu düşünür ve eylem adamı, Küba'nın Santiago kentinde doğdu. Dokuz yaşındayken ailesiyle birlikte göçtüğü Fransa'da Tıp Akademisi'ne yazıldı. Üniversitede, kralcı hükümete karşı giderek genişleyen gençlik hareketine katıldı. Yine aynı dönemde yoğun bir okuma uğraşına daldı. Hegel'den Feuerbach'a Fourier'den Comte'a kadar pek çok düşünürün eserlerini okumasına karşın, özellikle Proudhon'dan etkilendi. 1865'te Marx'la tanışmasının, üzerindeki Proudhon etkisinin kırılmasında büyük rolü oldu. Marx, "yakışıklı, zeki, enerjik ve sportif" bulduğu bu gencin, kızı Laura'yla evlenerek aileye katılmasına da izin verdi. Siyasi etkinlikleri nedeniyle Akademi'den uzaklaştırılınca, öğrenimini Londra'da tamamladı ve karısı Laura'yla birlikte yeniden Paris'e döndü. Art arda üç çocuğunu da kaybetmesi üzerine tıptan soğudu; kendini tümüyle sosyalist düşünce ve eyleme adamaya karar verdi. Fransız Sosyalist Partisi'nin kurucuları arasında yer aldı, işçi hareketlerinin örgütlenmesine yazılarıyla katkıda bulundu.  
1911 yılında karısıyla birlikte intihar etti. Yaşlılığın, beden ve zihin güçlerini azar azar kemirdiğini görmek istemeyen Lafargue, yetmiş yaşını aşmamak üzere kendine verdiği sözü böylece tutmuş oluyordu." (Telos Yayıncılık) 
Tembellik Hakkı



Lafargue, yan gelip yatmayı, hiçbir şey yapmamayı, üretmemeyi, çalışmamayı övmüyor. İnsanı insanlıktan çıkaran aşırı çalışmaya karşı olduğunu söylüyor ve bu duruma karşı bir duruş sergiliyor. Vedat Günyol, kitabı daha da anlaşılır kılan bir önsöz yazmış. "Boş zaman, T.S. Elliot'a göre "kültürün temelini" oluşturur. Tembellik Hakkını okurken, Eliot'ın bu sözünü aklınızdan uzak tutmamanızı dilerim." diyor. Ayrıca eser yalnızca 60 sayfa.

Kitaptan Alıntılar
"Çağımız, çalışma yüzyılıdır diyorlar; aslında acının, yoksulluğun, kokuşmuşluğun yüzyılıdır."

"Hâlâ anlamıyorlar  makinenin insanlığın kurtarıcısı olduğunu; insanı aşağılık ve ücretli işlerden kurtaracak olan, azat eden, boş zaman ve özgürlük veren Tanrı olduğunu!"

"İşçiler üretken sermayelerin birikimine katkıda bulunarak, kendilerini er geç ücretlerinin bir bölümünden yoksun bırakacak olaya yardım etmiş oluyorlar."

"Çalışın, çalışın proleterler, toplumsal serveti ve kendi yoksulluğunuzu artırmak için çalışın. Çalışın ki, daha da yoksullaşarak daha çok çalışmak ve yoksullaşmak için birtakım nedenleriniz olsun. Kapitalist üretimin acımasız yasası budur işte."

"Kapitalist toplumda çalışma, her çeşit düşünsel yozlaşmaların, her türlü organik bozuklukların nedenidir."

"Sosyete kadınları, acının acısı bir yaşam sürüyorlar. Terzi kadınların didine çırpına yaptıkları o perilere yaraşır tuvaletleri deneyip değerlendirmek için, sabah akşam, bir giysiyle bir başkası arasında mekik dokuyorlar. Saatlerce, saçlarını enselerinde toplatıp topuz yaptırma tutkularını, her ne pahasına olursa olsun doyurmaya çalışan usta berberlere teslim eden, o içi boş kafalılar."

"Tüm bireysel ve toplumsal sefalet, çalışma tutkusundan doğmuştur."

"Çocukları aptallaştırmak, içgüdülerini bozmak, bedenlerini çürüğe çıkarmak için, kapitalist işliklerin bozuk havası içindeki çalışmadan daha yıkıcı bir kötülük icat edemezlerdi."

"Üretici tüccarların, kumaşçıların, fabrika müdürlerinin ailelerinde yaşayan çocukların yarısı 21 yaşına basarken, dokumacı ve pamuk iplikçisi işçi ailelerde, aynı çağdaki çocukların yarısı iki yıl önce ölüp gidiyorlardı."

"Bir köyün orta yerinde bir fabrika kurmaktansa, oraya veba tohumları saçmak, su kaynaklarını zehirlemek daha iyidir. Fabrika işçiliğini başlatın, ne neşe kalır ortada, ne sağlık, ne de özgürlük. Yaşamı güzel ve yaşanmaya değer yapan ne varsa, hepsi gitti gider."

"İşçi sınıfı, her şeyi basite indiren o iyi niyeti ile özünü körü körüne telkinlere ve doğal taşkınlığı ile gözü kapalı kendini çalışmaya ve perhize kaptırdığı için, kapitalist sınıf, kendini tembelliğe, zoraki zevke, verimsizliğe ve aşırı tüketiciliğe vurmuştur."

Kitapçı Dergisi Mayıs - Haziran sayısı çıktı!


1. yaşını dolduran Kitapçı Dergisi 6. sayısında da dopdolu :)


Bu sayıdaki kapak tasarımına aşık oldum, bugüne kadar çıkan sayılar içindeki en beğendiğim kapak tasarımı bu oldu :)

 Kitapçı hakkında ayrıntılı bilgi için bu yazıma göz atabilirsiniz. 

Bir önceki sayısında Tezer Özlü ve Yaşamın Ucuna Yolculuk kitabı hakkında yazmıştım. Bu sayıda da Virginia Woolf'un Kendine Ait Bir Oda kitabını tanıttım :) 


Kitapçı dergisini kitabevlerinden ve d&r'lardan satın alabilirsiniz :)

8 Mayıs 2013 Çarşamba

Samed Behrengi "Küçük Kara Balık"


Küçük Kara Balık kitabını 2004 yılında yayınlanan Çemberimde Gül Oya dizisi sayesinde öğrenmiştim. O zamanlar 12 yaşındaydım. Dizide öğretmen rolündeki Özge Özberk (dizideki adıyla Yurdanur) öğrencilerine dağıtıyordu Küçük Kara Balık'ı. Ama öğrenciler okuyamadan okulun müdürü tarafından toplatılıp yakılıyordu kitap. O sahneyi izlemek için tıklayınız.

Yıllar geçti ve birkaç ay önce Küçük Kara Balık tekrar hatırlattı bana kendisini. Ve Kırmızı Kedi Kitabevinde görünce hemen alıp okudum. 

Ne derece hastalıklı bir zihniyet ki bir çocuk kitabından korkup yasaklatmış, nasıl bir cehalete bulanılmış...algılayamıyorum. Yazarı Samed Behrengi'nin 28 yaşında şüphe uyandırıcı bir şekilde Aras Nehrinde ölmüş olması da ayrı bir iç burkan detay...

Bu kitabı çocuk kitabı olarak kategorize etmeyip her yaştan insan mutlaka okumalı!
Kitaptan Alıntılar
"Siz biraz fazla düşünüyorsunuz" demiş Küçük Kara Balık. "Durmadan düşünmenin yararı yok. İlerlemek istiyorsak harekete geçmeliyiz."

"Ben yaşamanın nasıl bir şey olduğunu öğrenmek istiyorum; durmadan aynı şeyleri yapmak, yaşlanana kadar başka bir şey yapmadan yaşamak olamaz; dünyada yaşamanın anlamı bundan daha fazla olmalı!"

"Bir nedeni olmadan mutlu olmak da istemiyorum; günün birinde gözlerimi açıp hepiniz gibi yaşlandığımı, ama hâlâ aynı balık olduğumu, ilk başta bildiğimden fazla bir şey bilmediğimi görmek istemiyorum!"

"Benim kendi beynim var, düşünebilirim; gözlerim de var görebilirim..."

6 Mayıs 2013 Pazartesi

Eric Hoffer "Kesin İnançlılar" (Kitle Hareketlerinin Anatomisi)


Eric Hoffer, kitle hareketlerinin psikolojik temelleri üzerine yazmış olduğu bu kitapta; Atatürk, Gandhi, Churchill, Stalin, Lenin gibi önemli liderlerin başarı ve başarısızlıklarının nedenlerini incelerken; Rus Devrimi, Büyük Fransız Devrimi, Protestan Devrimi, Türk Kurtuluş Savaşı, Nazi Hareketi ve Siyonizm gibi birçok kitle hareketlerinin de ortak yönlerini irdeliyor. Kitabın içindekiler kısmına buradan ulaşabilirsiniz.

Her sayfasında ve her cümlesinde insanı düşünmeye iten cümleler barındırdığı için altını çize çize, düşüne düşüne okudum. Bu nedenle kitabı yaklaşık üç haftada bitirdim.

Kitap "The True Believer" ismiyle ilk kez 1951 yılında basılmıştır. Türkçe'ye Erkil Günur tarafından çevrilerek ilk olarak 1978 yılında Tur Yayınları tarafından yayınlanmıştır. Kitabın sonraki baskıları; Akran Yayıncılık (1993), İm Yayın Tasarım (1998) Plato (2007) tarafından yapılmıştır.

Kitaptan Alıntılar
"Görülmeye ve duyulmaya değmeyen gerçeklere karşı 'gözlerini kapamak ve kulaklarını tıkamak' kesin inançlının özel bir yeteneğidir ve bu onun eşsiz cesaret ve azminin kaynağıdır."

"Kendi kendimiz olmak bizi ne kadar az tatmin ederse, başkaları gibi olma isteğimiz o kadar güçlü olur. Bu nedenle, bize yaklaşık olarak benzeyen kişilerden ziyade bizden çok farklı olan kişileri taklit etmeyi ve beğenmediğimiz kişilerden çok, beğendiğimiz kişileri taklit etmeyi daha kolayca benimseriz. Ezilmiş ve hor görülmüş kişilerin taklitçiliği özellikle göze çarpar."

"Bir kitle hareketi atmosferi içinde doğup büyüyen insanlar, kendi kendine yeterli olacak yetenekte olsalar bile, eksik ve bağlı insanlar olarak yetişirler."

"İnsanları isyana teşvik eden şey fiilen çekilen sıkıntı değil, daha iyi şeylerin tadını almış olmaktır."

"Gerçekte hayal kırıklığının başlıca nedeni meşguliyet sahibi olamamaktan ileri gelir ve en şiddetli hayal kırıklığı, enerjisi ve yeteneği olup da çevrenin etkisiyle  paslanmaya terkedilmiş kişilerde bulunur."

"Bir inancın gücü, dağları yerinden oynatmasından değil, yerinden oynatılacak dağları görmemesinden belli olur." (Bergson)

"Anlaşılır bir öğreti güçten yoksundur. Bir şeyi anladığımız zaman o bize kendi içimizden doğmuş gibi gelir."

"Bir çok şeye sahip olduğumuz halde, daha fazlasını istediğimiz zamanki hayal kırıklığımız, hiç bir şeye sahip olmayıp bazı şeyler istediğimiz zamanki hayal kırıklığından daha büyüktür."

"Kitle hareketlerinin doğuşunda, evde kalmış kızlar ve orta yaşını geçmiş kadınların büyük rolü olmuştur."

"Eğer iyi bir hayat yaşıyorsak bu bizi önemli değişiklik imkanlarını görmeyecek şekilde körleştirir."

"Aşırı insan, gerçek bir prensip adamı değildir. O bir amaca, amacın doğruluğu ve kutsallığı nedeniyle değil, bir şeye tutunmak için duyduğu şiddetli ihtiyaç nedeniyle sarılır. Gerçekte, onun bu ihtirasla bağlanma ihtiyacıdır ki, sarıldığı her amacı çoğu zaman kutsal amaç durumuna getirir."

"Askerlikten ayrılan bir kişi eski bir asker olur, hatta bazen bir kahraman olabilir, fakat kitle hareketi örgütünden ayrılan, kişi bir hain olur."
"Söz ustalarının bulunmadığı veya yazıların ve sözlerin şikayet taşımadığı yerlerde, yönetim ne kadar beceriksiz ve kötü olursa olsun, kendi kendine çöküp gidinceye kadar iktidarda kalır."

"Bir kitle hareketinin gücü, seçmiş olduğu düşmanın canlılığıyla doğru orantılıdır."
"Genellikle bir şeyi sevdiğimiz zaman, o şeyi bizimle beraber sevecek taraftarlar aramayız; aksine, sevdiğimiz şeyi seveni, rakip ve saldırgan olarak görürüz. Fakat bir şeyden nefret ettiğimiz zaman, aynı şeyden nefret eden taraftarları daima ararız."

"Günlük işlerinde başarı sağlayamayanlar, imkansız olan şeylere el atma eğilimi gösterirler. Bu onların eksik yanlarını kamufle eden bir araçtır. Çünkü mümkün olanı yapma girişimimizdeki başarısızlığımızın suçu sadece bize aittir; fakat mümkün olmayanı yapma teşebbüsümüzdeki başarısızlığımızı, o işin güçlüğüne bağlamamız haklı bir nedendir."

"Özgürlük, hayal kırıklığını azalttığı gibi aynı oranda çoğaltır da. Seçme özgürlüğü, başarısızlığın suçunu bireyin omuzlarına yükler. Ve özgürlük, birçok işe teşebbüs etme cesareti sağlayacağından, başarısızlık ve hayal kırıklığı miktarı da böylece artmış olacaktır."

"Kendi hayatlarını bozulmuş ve ziyan olmuş görenler, özgürlükten çok, eşitlik ve kardeşlik ararlar. Eşitlik arzusu, bir bakıma kişiliğini gizleme arzusudur, yani kumaşı meydana getiren ipliklerden birinin diğerinden ayırt edilmemesi gibi. Böylece kimse bizi diğerleriyle kıyaslayıp, kusurlarımızı ortaya çıkaramaz."

"Bir insan hayatının yolunu çizmekte, kendini ne kadar çok bağımlı hissederse, yoksulluğunun kendi kusurlarının bir sonucu olduğuna o derece az inanır."

"Tahmin edileceği gibi, hangi nedenle olursa olsun ailenin yıkılması, kolektif hareket etme ruhunu otomatikman geliştirir ve kitle hareketlerinin çağrısına uyma eğilimi yaratır."

"Aşırı benciller özellikle hayal kırıklığına kapılmaya elverişlidirler. Bir kişi ne kadar çok bencilse, hoşnutsuzluğu o kadar çok şiddetli olur."

"Tarihte büyük eser yaratan kişiler, hep büyük şehirlerde ortaya çıkmışlardı. Yaratıcı kişiler köyde, ormanda, kırda, dağ başlarında ortaya çıkmıyorlardı. Nasıl çıksın ki, yabancı şeylerin hoş karşılanmadığı ortamda ne yaratılabilir ki?  İnsan şehirde insanlığını bulmuştur. Şehir olmaksızın insan da bir şey değildir. Ancak ne var ki insanı kokuşturan, dejenere eden de şehirdir. Eğer biz şehirlerimizi yaşayabilir ve yaşanabilir durumda devam ettiremezsek bazı büyük ulusların ölümünü görebiliriz."

"Çin halk kitlelerinin isyankar olmayışının nedenlerinden biri de çok kıt olan yaşama imkanlarını biraraya getirebilmek için girişilen şiddetli mücadelenin dinamik olmaktan öte uyuşukluk etkisi yaratmasıdır."

"Bir şikayetin en şiddetli olduğu zaman, şikayet konusunun ortadan kalkma ihtimali belirdiği zamandır."

"İnanç (iman), genellikle bir kimlik kazanma işlemidir. Ve bu işlemle kişi, kendi kendisi olmaktan vazgeçerek ölümsüz bir şeyin bir parçası olur. Bir dinin, ulusun, ırkın, siyasi partinin veya ailenin kaderine olan inanç. hümaniteye olan inanç, gelecek nesillere olan inanç, yok edilme durumuyla karşılaşmış olan benliğimizi bu ölümsüz şeye bağlamaktan başka bir şey midir?"

5 Mayıs 2013 Pazar

D&R'da Can Yayınları İndirimi

Aynı geçen yaz olduğu gibi şimdi de tüm d&r'larda Can Yayınları'na ait bazı kitaplar 5 liraya satılıyor. İçlerinde pek kendime göre bir kitaba rastlayamasam da okunmaya değer kitaplar da yok değil. Bir göz atın derim.